Tuesday, July 29, 2014

I Like The Way This Is Going

adam bu palmiyelerin hışırtısı altında yeniden aşık olmuştu kıza;
güneşin vurduğu saçlarının sarı ışıltısına,
deniz kokan dalgalı saçlarının yumuşaklığına,
bir de ne zaman suya yakın olsa yeşile çalan gözlerine baktıkça.
rüzgar havlusunu hafifçe havalandırırken kapıldığı şaşkınlıkla karışık paniğe,
en sevdiği sakızlı içkisinden aldığı ilk yudumda soğuktan suratını buruşturmasına,
kızdığında yan yan bakıp yarım ağızla gülümsediğinde tavşan dişlerinin dudaklarının arasından fırlamasına.
utanır kapatırdı elleriyle.
elleri daha bile güzeldi.
tırnaklarını hiç uzatmadığı çocuk elleri.

kız bu palmiyelerin hışırtısı altında ilk defa aşık olmuştu adama;
güneş vurdukça kırpıştırdığı zümrüt yeşili gözlerine,
aradaki tek tük kızıllarının parladığı üç günlük sakallarına,
ne zaman içine çeke çeke öpse o sakallardan,
hep çocukluğunda merak edip kaybolmak istediği ormanların kokusunu alırdı.
denizden çıktığında darmadağınık saçlarından su damlarken,
bütün "yapma" diye bağırışlarına rağmenden göbeğinden öpmesine,
bir de sarılmasına,
kocaman gövdesinden utanmadan sarıp sarmalamasına.

geçmişi umursamadılar, hele geleceği hiç!
kim olduklarına dair pek fikirleri de yoktu aslında.
birbirlerini tanımak için çok uğraşmadılar.
gözleri gülümsüyordu birbirlerine bakarken.
bu yeterliydi.
hışırdayan palmiyelerin altında,
kız uçuşan saçlarını da alıp sakallı adamın boynuna sokuldu.
dünya üzerinde olmak istedikleri başka bir yer yoktu.
belki eve gidip ayaklarını birbirlerine dolayıp uyuyabilirlerdi de.
ama böyle olmasından memnunlardı.


Monday, July 28, 2014

Denize Doğru

bugüne kadar nasıl yazmadım seni bilmiyorum,
zevk aldığım küçük anların şarkısı.
kaçmak şarkım.
biraz deli biraz çocuk yanım işte.
evimden çıkıp kordona doğru yürürken
yüzüme vuran sadeliğin özeti sanki.

basit yaşamak istedikçe üstüne yüklenen sorumluluklardan kurtulmak istercesine
egolarınızdan, kaprislerinizden,
mutsuzluğunuzdan, dertlerinizden...
içimi hapsetmeden siz,
arkama bakmadan,
ardımdakileri toplamadan,
sesimi kaybetmeden,
önce
kararımı verdim.
denize doğru.
beklemek olmaz.
üzerinde çok konuşmaya değmez.


Saturday, July 12, 2014

Neden

Hafif bir esinti var.
Penceremde perdeleri gıdıklayarak,
Okşuyor tenimi.
Ay bir göz kırpıp bir kayboluyor.
Gözlerim karanlığa alışmış.
Yorulduk.
Kalabalık kentin yalnız çocuklarıydık.
Terkedildik.
Terkettik.
Yaşımız gençti belki ama,
Nedense yıprattık zamanı.
Yalanlar söyledik,
En çok kendimize.
Fikirlerimiz kelimesiz,
Yastıkta unuttuklarımızın izi kaldı.
Geçmiş dolusu anılar biriktirdik.
Oysa,
Yağmurdan sonra burnuma çalınan toprağın kokusu gibi
Taze bir tadın kalmıştı dudaklarımda.
Öylesine bir günde,
Rastgele bir köşeden çıkacaksın karşıma.
Biliyorum.
Gözlerime bakamayacaksın yine.

Olsun.


Tuesday, July 8, 2014

Whenever I May Roam

hep gitmekten bahsediyorum ya
ama kırgın, umutsuz gitmeler oluyor
hipsterlıktan gelen
aslında değil.
içimdeki metalciyle tanış:

alıp bu kafamı nerelere sokacağımı bilmeden
yok yere, bi yere
bir de insanların kafasını patlatacak noktaya geldiğimde
yeter be
artık ne dersen de işte
kalk gidelim ya

dünya bizim krallığımız
ev de kafamızın içinde bir yerlerde
ölüp toprağın altına girsek de
buralardayız.


Sunday, July 6, 2014

Boy With a Coin

cebinde birkaç kuruş birbirine çarparak yürüyordu adam
bir kasım öğleden sonrası içi titreyerek
hava mı soğumuştu biraz
yoksa
yalnızlık mı soğutmuştu içini bilmeden.
tuzlu denizin kokusunu çekti derin derin.

ayakkabılarını çıkarıp eline aldı kız.
üşüyeceğini bile bile yumuşacık kumları hissetmek istemişti
aradığı şefkati bulamadığı içindi bu denize kaçmaları
uzun elbisenin eteğini de topladı kucağına
biraz gözü doldu sanki, hemen yanaklarını sildi
kuşlar, ne garip... hayat kısa işte.

son sigarasını da söndürüp adam,
paketin içine bir şeyler karalayıp attı denize
son dileğini dilerken yanaklarını silen kıza baktı
uzun dalgalı sarı saçları savrulan, beyaz elbiseli kız
bir cümleydi hatırlattı
okuduğu son kitaptan

*kalbinin sırçadan olduğunu bilmelerinde bir fayda yoktu, bilseler muhakkak kırarlardı*