Saturday, December 27, 2014

You & Me

şarap kadehinde kalan ruj lekesi gibi
yarım bırakılmış bir düşünce aklında kalan
yaşanmadığından ya da yaşanmayacağından herhalde
son bir yudum kalmış dibinde
aklımdaki... herhalde senin de aklındaki
aynı köşelere çağırıyor
aynı dilden söylüyor

sadece sen ve ben
her şey senle ben
sen bende
ben nerdeyim bilmem de...
karanlıkta dokunduğum 
burnumun ucunda kokan
parmak uçlarımda hafif
pek de naif olmayan düşünceler bunlar
sırf ispatı olması için bu gecenin
rujumu tazeleyip
kadehimi doldurmanı isteyeceğim


Sunday, November 30, 2014

Spotify da Güzel




Tırıvırı konuşup durma, scroll edip şarkıya geçiyoruz zaten direkt
dedin mi içinden.
aşk olsun ya :(

şarkıları takip etmesi kolay olsun istersiniz diye
hepsini spotify listesi haline getirdim.
her post eklediğimde listeyi de güncelleyeceğim.
bir kısım şarkı maalesef spotify'da bulunamıyor
mecburen gelmen gerekecek buralara.
çok özletme ama kendini.





listeyi bulamayanlar olmuş, onları buradan alalım.

Friday, November 28, 2014

What He Wrote



Şarkı, bir kadının 2. Dünya Savaşı’na giden kocasına yazdığı mektuplardan esinlenerek yazılmış. Adamın mektupları kadına hiç ulaşmamış. Kocasından mektup alamayan kadın her seferinde daha sinirli, daha kırgın yazar olmuş tabi. Kadının bütün mektupları savaştaki kocasına ulaşmış oysa ki…

Oturdu içime kaldı.

O günden bugüne kadın erkek ilişkilerinde pek de bir şey değişmemiş işte.


Monday, November 3, 2014

I Know

biraz gözlerin bulanmışken
ya da
allak bullak olmuşken
artık kovalanmaktan yorulduğunda
geçmişini kabul edip
kutsadığında
ya da
dışladığında
kendini,
kendinden.
nereye gidersen git
ensende
kafanın içinde olduğunu
kabul etmesen de
biliyorsun
saklanma
zavallı bir piç kurusu gibi
karanlıkta ağlama
yalnız başına
yalanlarınla başbaşa
kaldığında
bile.
biliyorsun.


Saturday, October 25, 2014

October

sonbahar yıldızlarının ışıldadığı bir sabaha karşı
aşk için sabırsız ve fazla hevesli olduğunu,
ve hala çocuk kaldığını,
duygularını saklamayı
ya da
saçlarını bile örmeyi beceremediğinden
daha yolun çok başında,
erkenden,
kestirme yolların peşinde,
koşmadan,
acele etmeden,
şu çok konuşan kafanı susturmadan,
ya da
neyse...


Saturday, October 4, 2014

All The Pretty Girls

bütün güzel kadınlar peşinde
hepsiyle başa çıkamıyorsun artık
kalbinin derinlerinde saklı kalmış bir aşk
zamanın sana adil davranmadığına isyanın
tek istediğin usulca sokulabileciğin bir kucakken
denizlerin rüzgarı tenini eskitti
ruhun temizlendi belki ama...

hala düşüncelerinde kaybolduğunu görüyorum
neden yanımda uzanıp biraz dinlenmiyorsun?

bekliyorum
dönüp dolaşıp
kendine varacağın günü.

hazır olduğunda
sakince
dinleyeceğim yorgunluğunu.

neyse sen şarkıyı dinle şimdi.



Friday, October 3, 2014

Shame

bugün sizi tanıştıracağım adama henüz aşık oldum.
bu durgunluk
bu sakinlik
melankolik bir ekim gününe daha iyi yakışacak bir ses düşünemiyorum.
bütün bir mevsim başka ses duymak istemiyorum.

şarkı çalarken;
denizden esen poyraz burnumu kıpkırmızı edene kadar,
irlanda'nın yemyeşil arazilerinde gezip,
elimi tutup yanımda uzanacak birini hayal edeceğim.


Sunday, September 21, 2014

The Game of Love

bazı şarkılar ne kadar listelerde yukarı oynasa da
ödüller toplasa da
unutulup gidiyor.
küçücük çocukken
yani daha aşk ne demek bilmezken
yumaşak sesli tatlı bir kız söylerdi şarkıyı
asıl kayıt aşağıda, Tina Turner'la.
belki de hiç duymadınız bu versiyonunu.
Carlos Santana latin parmaklarıyla telleri tıngırdatırken
"sarıl bana" diyen biri varsa hayatınızda
şarkı bitince bir sesini duyun
ya da koşup gidin yanına
aşkın oyunlarına gelmeyin
sarılmak güzel şey.



Sunday, September 14, 2014

Come A Little Closer

biraz daha yaklaş
uzaktan göründüğü gibi değil bazı şeyler
oradan bakınca anlayabildiğini mi sanıyorsun?
kalp kırıklıkları omuzlarının üstünde ağırlaşmadan,
hayallerin tuzla buz olup
şimdinin gözlerine batmadan
zaman kaçıp gitmeden yani ellerinden
mevsim daha değişmemişken
biraz daha yaklaş.
anlatacaklarım var.


Monday, September 8, 2014

How Soon Is Now

sevilmeyi beklemek
sevildiğini zannetmek
tatlı heyecanların kursağında kalması
hayal kırıklığı.
defalarca denemek
vazgeçmemek
yorgunluk.
yine de dimdik ayakta durup
kendinden emin
biz romantik aşkın hala var olduğuna inanan zavallılar
bu sefer gerçek mi?
bu sefer aşk mı?
şimdi mi?
şimdi ne kadar yakın?
sabırsızca geldik mi diye soran küçük bir kız çocuğu kalbi
heyecandan pır pır
son bir umudun ışığı titrerken içinde
yanlış yolda mı (yine)?
sen kapa çeneni,
sana sormadım.
kasten yapıyorsun.
poyraz estikçe içinin boşluklarında bir uğultu
kalbin daha soğumadan,
fazla uzağa gitmiş olamaz aşk.


Wednesday, September 3, 2014

Seaside

yine sahilde bir yerdeyim
güneş kayboldukça
rüzgar tatlı bir ürpertiyi getiriyor.
ne olursa olsun seni sevmeye çalışacağım
ama uzaktayken zor
zor olacak dedin
biliyorum ama
orada işte...
kapılmıştım işte...
olsun
tatlı bir yaz aşkı olsun.

ne de olsa güzel şeyler kısa sürermiş
aynı şarkının 1 dk 40sn oluşu gibi
geldin ve bittin.
yine de gidelim deniz kenarına.
yine gel.
sen gel.


Wednesday, August 27, 2014

Simple Girl

bir kız vardı
adını hatırlamazsın muhtemelen
omuzlarından aşağı dökülen
uçları güneşten sararmış saçları vardı
güldüğünde 32 dişini saymak mümkündü
birkaç kitabıyla
birkaç filmiyle
sade bir kızdı
sadece...
çok konuşmazdı
makyajdan bile anlamazdı
kadınsı kaygılardan uzak...
küçücük şeylerden mutlu olamayı bilirdi
biraz rüzgar
biraz deniz
biraz yaprak hışırtısı
biraz yalnızlık...
içine kapanık demek doğru olmazdı ona
kendisiyle ilgili konuşmazdı
merak ederdin
o seni hayatının kenarında tutmayı tercih ederdi
hayatında olmak için tutunurdun ama
bir fotoğraftan başka şey göstermezdi
bir fotoğraftan fazlasıydı belki
merak ederdin
fazlasını isterdin
bir işaret...
bir işaret verse vazgeçemezdin.


Wednesday, August 13, 2014

Just Dropped In

baharın son günleriydi
ya da belki de yazın ilk günleri
izmirde bir ev
uzaktan bostanlı ışıkları parlıyor
kaçıncı kattayız acaba?
bir vapur mu geçiyor körfezi?
balkonuna kurulmuş birileri
ellerinde dumanlar
çektikleri nefes bir, iki, üç...
saymamışlar.
gece yaşını aldıkça
kafalarına hiç kurmadıkları düşünceler
belki başka renkler
hücum ediyor.
beyaz tavşan nerede?
şu masadaki şişe iksir mi?
çay saati geldi mi?
ah, şapkamı düşürdüm,
beni de bekleyin!
cheshire kedisi,
seni görüyorum,
dur bekle!
nerdeyim?
gökkuşağı ne kadar parlak
bu ışık da ne
gözlerimi acıtıyor.
uyandım mı yoksa?

rüzgar bir şey söylemek istiyor
ama gıdıklanıyorum
ben güldükçe
sanki dünya küçüldü.
küçücük.
küçücü.
küçüc.
kelime kayboldu.

gökkuşağının sonunda bekleyen bir "şey" var.
anlamadım.
ama yaklaşmadan edemiyorum.
merak ediyorum.
bir sorum var.
neydi?

bir.
nefes.
daha.

"have i gone mad?"

aldığım yanıt neydi?

ah, hatırladım.

- i'm afraid so. you're entirely bonkers. but i'll tell you a secret. all the best people are.


Monday, August 11, 2014

Perfect Day

ilkbaharda yeniden doğan meşe yaprakları gibi,
gözlerinin yeşili olan geldi
sanki denize yakın olduğumda nasıl da mutlu olduğumu bilirmiş gibi
elimden tutup sahile götürdü beni.
rüzgar saçlarını darma dağınık ederken
hava kararana kadar,
dolunay çıkana kadar,
ben işte... kendimi unutana kadar,
hayallerini anlattı..
bazen deniz vururdu kıyımıza,
nasıl kaçacağını bilemezdi.
ifadesine sevimlilik katan çarpık dişlerini saklayamadan gülerdi haline
o aptallığına gülerken
kollarımın arasına alıp uzun uzun öpmek isterdim
heyecanla anlatırken hayallerini,
eline koluna sahip çıkamaz,
ne varsa etrafında devirirdi.

3 ya da belki 4 bira sonrasıydı
gözlerini gözlerime dikmişken
hayallerine ortak olmamı beklerken
sanki tüm sorunlar yok olmuşçasına,
sanki anlarmışım gibi,
başka,
bambaşka biriymişim gibi,
hayata sarılmamı sağladı hayalleri.

harika bir gündü işte.
yanında olduğuma
yanımda olduğuna
memnunum.


Tuesday, July 29, 2014

I Like The Way This Is Going

adam bu palmiyelerin hışırtısı altında yeniden aşık olmuştu kıza;
güneşin vurduğu saçlarının sarı ışıltısına,
deniz kokan dalgalı saçlarının yumuşaklığına,
bir de ne zaman suya yakın olsa yeşile çalan gözlerine baktıkça.
rüzgar havlusunu hafifçe havalandırırken kapıldığı şaşkınlıkla karışık paniğe,
en sevdiği sakızlı içkisinden aldığı ilk yudumda soğuktan suratını buruşturmasına,
kızdığında yan yan bakıp yarım ağızla gülümsediğinde tavşan dişlerinin dudaklarının arasından fırlamasına.
utanır kapatırdı elleriyle.
elleri daha bile güzeldi.
tırnaklarını hiç uzatmadığı çocuk elleri.

kız bu palmiyelerin hışırtısı altında ilk defa aşık olmuştu adama;
güneş vurdukça kırpıştırdığı zümrüt yeşili gözlerine,
aradaki tek tük kızıllarının parladığı üç günlük sakallarına,
ne zaman içine çeke çeke öpse o sakallardan,
hep çocukluğunda merak edip kaybolmak istediği ormanların kokusunu alırdı.
denizden çıktığında darmadağınık saçlarından su damlarken,
bütün "yapma" diye bağırışlarına rağmenden göbeğinden öpmesine,
bir de sarılmasına,
kocaman gövdesinden utanmadan sarıp sarmalamasına.

geçmişi umursamadılar, hele geleceği hiç!
kim olduklarına dair pek fikirleri de yoktu aslında.
birbirlerini tanımak için çok uğraşmadılar.
gözleri gülümsüyordu birbirlerine bakarken.
bu yeterliydi.
hışırdayan palmiyelerin altında,
kız uçuşan saçlarını da alıp sakallı adamın boynuna sokuldu.
dünya üzerinde olmak istedikleri başka bir yer yoktu.
belki eve gidip ayaklarını birbirlerine dolayıp uyuyabilirlerdi de.
ama böyle olmasından memnunlardı.


Monday, July 28, 2014

Denize Doğru

bugüne kadar nasıl yazmadım seni bilmiyorum,
zevk aldığım küçük anların şarkısı.
kaçmak şarkım.
biraz deli biraz çocuk yanım işte.
evimden çıkıp kordona doğru yürürken
yüzüme vuran sadeliğin özeti sanki.

basit yaşamak istedikçe üstüne yüklenen sorumluluklardan kurtulmak istercesine
egolarınızdan, kaprislerinizden,
mutsuzluğunuzdan, dertlerinizden...
içimi hapsetmeden siz,
arkama bakmadan,
ardımdakileri toplamadan,
sesimi kaybetmeden,
önce
kararımı verdim.
denize doğru.
beklemek olmaz.
üzerinde çok konuşmaya değmez.


Saturday, July 12, 2014

Neden

Hafif bir esinti var.
Penceremde perdeleri gıdıklayarak,
Okşuyor tenimi.
Ay bir göz kırpıp bir kayboluyor.
Gözlerim karanlığa alışmış.
Yorulduk.
Kalabalık kentin yalnız çocuklarıydık.
Terkedildik.
Terkettik.
Yaşımız gençti belki ama,
Nedense yıprattık zamanı.
Yalanlar söyledik,
En çok kendimize.
Fikirlerimiz kelimesiz,
Yastıkta unuttuklarımızın izi kaldı.
Geçmiş dolusu anılar biriktirdik.
Oysa,
Yağmurdan sonra burnuma çalınan toprağın kokusu gibi
Taze bir tadın kalmıştı dudaklarımda.
Öylesine bir günde,
Rastgele bir köşeden çıkacaksın karşıma.
Biliyorum.
Gözlerime bakamayacaksın yine.

Olsun.


Tuesday, July 8, 2014

Whenever I May Roam

hep gitmekten bahsediyorum ya
ama kırgın, umutsuz gitmeler oluyor
hipsterlıktan gelen
aslında değil.
içimdeki metalciyle tanış:

alıp bu kafamı nerelere sokacağımı bilmeden
yok yere, bi yere
bir de insanların kafasını patlatacak noktaya geldiğimde
yeter be
artık ne dersen de işte
kalk gidelim ya

dünya bizim krallığımız
ev de kafamızın içinde bir yerlerde
ölüp toprağın altına girsek de
buralardayız.


Sunday, July 6, 2014

Boy With a Coin

cebinde birkaç kuruş birbirine çarparak yürüyordu adam
bir kasım öğleden sonrası içi titreyerek
hava mı soğumuştu biraz
yoksa
yalnızlık mı soğutmuştu içini bilmeden.
tuzlu denizin kokusunu çekti derin derin.

ayakkabılarını çıkarıp eline aldı kız.
üşüyeceğini bile bile yumuşacık kumları hissetmek istemişti
aradığı şefkati bulamadığı içindi bu denize kaçmaları
uzun elbisenin eteğini de topladı kucağına
biraz gözü doldu sanki, hemen yanaklarını sildi
kuşlar, ne garip... hayat kısa işte.

son sigarasını da söndürüp adam,
paketin içine bir şeyler karalayıp attı denize
son dileğini dilerken yanaklarını silen kıza baktı
uzun dalgalı sarı saçları savrulan, beyaz elbiseli kız
bir cümleydi hatırlattı
okuduğu son kitaptan

*kalbinin sırçadan olduğunu bilmelerinde bir fayda yoktu, bilseler muhakkak kırarlardı*


Friday, June 27, 2014

You'll Be Mine

hayaller kurup,
planlar yaparsın.
kısacık sürer.
ama masum,
öyle masum.
sahilde çimlere yayılıp,
uyuşuk bir öğleden sonra,
kitap okumak gibi.
sen kucağıma yatardın.
saçını filan okşardım.
ya da yanağını belki.
sonra kızardım şu sakallarını kısalt diye.
ya da belki yanyana yatıp
elimi tutardın.
güneş gözlerini acıtırdı,
gözlerini kısıp yan yan bakardın.

ama olmaz işte.
sakinleşene kadar say.
geçer.
one,
two,
three...

Thursday, June 19, 2014

Flowers In The Window

akşam konser var.
vihhu!

hadi gitmeden şarkıları bi' hatırlayalım?
resmen at gibi özlemişim travis dinlemeyi ^_^
neden dinlemeye ara vermişim ki bu kadar uzun zamandır
böyle sevimli müzikler
endorfin salgılatıyor
böylece kalp ağrılarımız da geçiyorrr




Tuesday, June 17, 2014

Don't Panic

Lame demeyin, en sevdiğim Coldplay şarkılarından biridir.
son birkaç gündür de sık sık dinler oldum (yine)
ne zaman başıma can sıkıcı bir şey gelse,
umut versin diye dinlerim işte.
biraz da sahilde yürüyebilirsem akşamüstü serinliğinde,
geçer.
birkaç kez kalbimiz kırılmış olabilir ama,
evet dünya hala güzel.
evet hala yaslanacağımız birini arıyoruz.
evet hala güveneceğimiz birini arıyoruz.

hala
arıyoruz.

ben sıkıldım.

zaten en güzel şarkılar hep en kısa olanlardır.


Wednesday, May 28, 2014

#GeziyiHatırlat: Radioactive






Gezi'nin simge şarkısı
1 yılda neler oldu?
Biraz düşünme zamanı
(yine. ya da. hep)
Bu sever kan dökülmesin.


Friday, May 2, 2014

She's a Rainbow

http://instagram.com/p/nTCmsZmSzR/
ağzına kadar insanı mutlu eden melodiler vardır
ağzına kadar insanı mutlu eden anlar
hayaller
hayaller
uzun bir elbise giymişim
ayaklarım çıplak
çimenlik bir yerdeyim
saat öğleden sonra 6
mevsim yaz
güneş acıtmıyor
tatlı tatlı bir rüzgar esiyor denizden,
hafif bir çam ağacı kokusunu beraberinde getirip,
saçlarımı uçuşturuyor.
bu şarkı çalarken,
mutluyum.
çok.
o kız ben olayım mı?



youtube'dan dinleyemeyenler buraya tık tık

Wednesday, April 30, 2014

When They Fight, They Fight

http://instagram.com/p/nUjlb3Dynm/
ağzına kadar mutlu eden şarkılar köşemizde bugün...
hava kapalı filan ama
böyle için kıpır kıpır olsun istemez misin?
biliyorum bu da mutlu gibi görünen şarkılardan
ama olsun!
kötü anıların geri tepmesine izin vermezsek
hepimiz mutlu insanlarız aslında


e>

Thursday, April 24, 2014

Ramble On

http://instagram.com/p/jCaWbxl4qS/
aramaktan,
öyle avare dolanmaktan
ne kadar yorulursam yorulayım
yine de
yoluma devam edip
şarkılarımı söylemem gerek
şimdi yağmurun kokusu var burnumun ucunda
ama
kaybedecek vakit yok
özgürlük diye bir sihir var
yine de
güzel anılar için
teşekkürler

Tuesday, April 22, 2014

Guts

http://instagram.com/p/nDciOnF4np/
hani bırakıp gidemem seni demiştin,
kedi yavrusu gibi bana ihtiyacın var sanki demiştin.
ben buna inanamıyorum.
sana, size ya da birinize ihtiyacımız olmak zorunda mı?
üzülüyorsak gidişinizden değil,
bir daha
bir daha
bir daha
başa sarıp
yeniden
yeniden
yeniden
aynı
hep aynı

ama bizde bu cesaret varken
10 kere daha dirilip hayata döneriz.


Friday, April 18, 2014

Thunderstruck

AC DC'ye duyduğum sevgi bağzı yakınlarımca bilinir.
siz de bilin.
bir de böyle bilin ama.
müthiş.

Wednesday, April 16, 2014

Naive

http://instagram.com/p/mqoQ3UpmsQ/
böyle nasıl desem... kırılgan bir şeyler var aramızda
biraz avuçlarımı açsam arasından kaçıp gidecek bir güvercin gibi
ya da parmaklarımı ne kadar sıksam da aralarından kayıp giden kum tanecekleri gibi
nereye tutunacağını bilmeden,
nereye kaçacağını,
ya da nereye saklanacağını,
bilemiyorsun işte.
soramıyorsun da.
doğru
ya da
yanlış
ya da
belki...
öyle tatlı tatlı gülümserken filan...
işte dünya çirkin.
yapacak bir şey yok.


Tuesday, April 15, 2014

You're Breaking My Heart

http://instagram.com/p/mxTuJPsP96/
şu hayatta en değer verdiğim şey;
karşımdaki insana açık, net ve dürüst davranmak.
tabi karşımdan da bunu bekliyorum.
hayat müşterek.
o yüzden net olalım,
dinleyelim:


Thursday, April 10, 2014

Candy

http://instagram.com/p/mR4A0lGSw9/
iskoç aksanına bayılıyorum, bayılıyorum.
bir terkediş şarkısını bile sevimli, mutlu bir şeymiş gibi yedirebiliyor.
sözlere baksan adamı tokat manyağı yaparsın.
o şekeri de al bi tarafına sok dersin.
sevimlilikten ölüyor ama.
al bütün şekerlerim senin olsun al, tamam.


Wednesday, April 9, 2014

Come with Me Now

http://instagram.com/p/mCA38iPKs2/

Değişik yerler görmeli, buradan uzak, denize yakın.
Bir ateş yakıp sahilde, dans etmeli, saçların açık, rüzgara karşı.
Sen de benle gelmez misin?

 

Tuesday, April 8, 2014

Hell Of a Season

http://instagram.com/p/mS8xsXBqWZ/

Doğru düzgün bir ilişki yaşamaktan acizler köşemizde bugün...
Dur ben çok konuşmayayım.
Şarkı söylemiş zaten hepsini.
Neyse...


Friday, April 4, 2014

Forever

http://instagram.com/p/l3FPAIBqV7/
Güneş açalı daha pozitif bir insana dönüşüyorum.
Hele şu havalar en sevdiğim. İliklerine kadar titretmeyen bir soğuk ama saçlarının renginin açılmasına izin verecek parlak bir güneş.
Arada aylak aylak gökyüzüne bakmak da iyi gelmez mi ya?
Eh bu "hayat güzel, kuşlar güzel, kafam güzel" hali,
dinlediğim şarkılara da yansıyor elbette.
Hele bir de aşklı meşkli bahar ayları gelmişken gevşememesi elde mi gönül yaylarının?
Taze kesilmiş çimen kokusu, tuzlu deniz kokusuna karışırken,
sanki hiç dert, tasa olmazmış gibi değil mi?
hadi ama uyan,
çık depresyonundan.



VPN'le uğraşıp dinleyemem Youtube'dan dinleyenlere: https://soundcloud.com/haimtime/forever

PS: Çok ihmal ettin burayı diye kızmayın ama bana :(

PS 2: Bu blogu ülke gündemin uzak bir şekilde yürüyorum elbette. Şu siyasi ortamda ne neşesi diyen olabilir. Ama hayatımıza bir noktadan da devam etmek zorundayız, değil mi?

Tuesday, February 25, 2014

Midnight

nasıl severim sizi bilmem, öyle böyle değil.
bu yeni şarkı yeni albümün habercisi mi bilmem.
ama değişik olmuş,
nolmuş böyle?
yeterince dinlemediğimden mi ısınamadım acaba?
depresif sanki biraz.
gece ilerledikçe, loop sayısı arttıkça fikrim değişir belki.


Thursday, February 13, 2014

Home

"yazlık bir yere gitmek gibisin" demiştin ya hani
sen de aslında evimin huzuru gibisin
evim gibi sıcak
annem gibi, babam gibi, kedim gibi.
sanki sen yanımdayken başıma kötü hiçbir şey gelmezmiş gibi
yanlış sesler kulağıma gelmez
sanki başka hiçbir şeye ihtiyacım olmazmış gibi
"sana aşığım kızım ben" diye bağırdığın gün
gideceksin diye korkudan içim titrerken
hızla çarptın ördüğüm duvarlara
şimdi sen nerdeysen benim evim orası


Saturday, February 1, 2014

Late Night

birbirinin aynı yüzlerce hikayenin arasında
küçücük bir tanesi daha
aslında yoktu.
gece çok ilerlemişti
ya da sabah mı gençleşmişti
kalbimi çöpe atıp biraz üzerinde dans etmiştin
gülüyordum ya bakma hep gülerim
olgunmuşcasına, boyumdan büyük sorular sorup
sana seni sorgulatırken
ne söylediğimi bilirmiş gibi kendimden emin gözükürken
sanma ki içim...
içim söylemedi işte.
yürüyüp gideceksin, kaldığın yerden yoluna devam edeceksin elbette
aşkı bulup kaybeden,
korkusuzca,
utanmadan belki?
they said i once was lost but now i'm truly found
and i know the place another way
i feel, i feel no shame
ben... iyiyim.
sen git.

stay with me
stay with me
stay with me


Tuesday, January 28, 2014

Playground Love

başın döner ya hani kokusunu duyduğunda
evinin her yanına sinmiştir, her yerdedir.
tatlı bir yaz esintisine kapılıp uçmak gibi hafif.
yastığa kafanı koyduğun anın verdiği rahatlama gibi.
parmak uçlarını omuzlarında gezdirirken gelen ürperme...
öyle naif, öyle yumuşak.
aklın adını bilmediğin bir uyuşturucunun etkisinde
gözlerini kapat ve dinle
öyle saf.
güneşli bir günün uyuşuk bir öğleden sonrasında
pamuk şeker yemek gibi.
uçucu bir şeyler var, uçuşan...
nereye gitti bilmem.

Monday, January 27, 2014

Midnight City

Sisin altına gömülmüş kocaman plazalarda,
biraz daha fazla para kazanmak için ruhumuzu sattığımız,
bir haftaya daha merhaba.

gecenin yağmurdan parlayan asfaltında,
kırmızı stop lambalarının beynimize kazındığı trafikte,
kendimiz olduğumuz yere adım adım yaklaşırken,
arabanın içinde tıkılıp kalacağınıza biraz dans edin hadi.

sesi de açın,
motor seslerini aşıp diğer arabalara da ulaşmasını sağlayın,
köprüye vardığında karanlık şehrin göz kırpan ışıklarına bak bu defa.
dünya güzel aslında.

Sunday, January 26, 2014

Dirty Paws

hayalgücü dolu hikayeleri olan şarkılara bayılıyorum.
oksijenden başım dönmüş
ve
10km koşmuş kadar canlı hissediyorum.

kimsenin yaşamadığı küçük ülkelere,
üstünde karlı dağları ve ormanları olan küçük ada ülkelere,
nasıl telafuz edileceğini bilemediğin tuhaf dilleri olan ülkelere,
yelken açalım
haydi gidelim,
çok bekledik,
hadi!


Saturday, January 25, 2014

Under The Milky Way

hava kararmaya yakın
yalnız insanlar kalabalık sokaklarda
neyi aradığımızı bilmeden dolanıyoruz
gözlerimiz gözlerinizle buluştuğunda
bir ihtimal daha var mı diye bile düşünmeden
geçip gidiyoruz hayatlarımızdan
belki yanyana ya da karşıdan karşıya
gelip de kalan, buradayım diyen
oldu mu?

şarkı, en sevdiğim filmlerden olan Donnie Darko'nun da soundtrackinde,
paylaştığım akustik versiyonu,
orjinali için buraya tık tık.

Friday, January 24, 2014

I'd Rather Dance With You

Bugün Cuma!
sebepsizce mutluyum bu şarkı çalarken
ve
şimdi sadece dans etmek istiyorum seninle,
bırak kelimeler yarına kalsın.
şarkıyı sanki sen söylüyormuşsun gibi yap,
saçlarını savurup o güzel gülümsemeden ver bana,
ki,
biraz daha aşık olayım sana
ama sen bilme
dans edelim,
boşver.
belki sonra bir kahve içmeye gider miyiz?


Thursday, January 23, 2014

The Pretender

Boş odada başlayıp çeşitli atraksiyonlarla devam eden klibe sahip şarkılar köşemizde bugün Foo Fighters'ı ağırlıyoruz.
Aslında bundan iyi kategori çıkar.
Ama kategori ismini kısaltacak alternatif düşünmek lazım, çok uzun oldu.
ya da
sinirliyken ortalığı kırıp dökmelik şarkılar köşesi mi yapsak?
üstünde sonra düşünürüz,
hadi şimdi şarkıyı dinleyip, kendi kendimize air drum yapalım.
etrafta kimse olmadığına emin ol yalnız,
insan maymun ediyor kendini :)
bir yandan Dave Grohl ile birlikte bağırarak söylemen lazım

what if i say i'm not like the others?
what if say i'm not just another one of your plays?
you're the pretender
what if i say i will never surrender?

ben bugün 12. loopumda hala tepiniyorum,
kedim kaçacak delik arıyor,
henüz komşular kapıma dayanmadı.

nasıl? iyi geldi ama değil mi?


Wednesday, January 22, 2014

Relight My Fire

seni yine bir anıya götürüyorum,
Brighton'dan bir anıya daha.
her şarkının bir anı var demiştim ya hani,
Preston Park'taki gay pride'a ait bu şarkı, Brighton Pride'a
hayatımda ilk defa gaylere bu kadar yakın olmuştum,
homofobik değilim, aksine hep gerçekten gay bir arkadaşım olsun istedim,
hani sex and city'de olduğu gibi.

önce sahil yolu boyunca kocaman bir geçiti izliyoruz,
gay ölümlerine karşı sessiz birkaç grup, tepeden tırnağa simsiyahlar içinde mumya gibiler, her 4'lü bir tabutu sırtlamış,
sonra özgürce partnerleriyle dans eden 50'lerindeki ablalar abiler figürleri arasında minik öpücükler veriyorlar birbirlerine,
çok ilginç rengarenk giysiler giymiş bazıları, saçları kocaman!
bazıları senden benden seksi,
topuklu ayakkabıları üstünde benden daha iyi yürüyen adamların popolarına bakıp kalıyorum.

ellerimize nereden geldiyse gökkuşağı bayraklarıyla ağzımızdaki düdüğü üfleyip, dans ede ede Park'a varıyoruz.
inanılmaz bir kalabalık var.

penis şeklinde kocaman şekerleri yalayan insanlara gülerken biraları püskürttüm her yere,
boyu herhalde 2 metreyi bulan doreler içindeki bir zenci gay bana göz kırpıyor,
dayanamayıp yayıldığımızdan çimlerden kalkıyoruz,
dans ederken nereye geldiğimi farketmemişim,
gay olduklarını bilmesem orada yiyeceğim 2 adamın arasında sandviç olmuşum!
o esnada çalıyor bu şarkı,
bu çalan ne diye yanımdakilere soruyorum sonra,
bilmiyorlar ama sözleri aklıma yazıp hemen akşam google'layıp buluyorum tabi.

hayatımda hiç bu kadar özgür hissetmemiştim.


Tuesday, January 21, 2014

Ruby Tuesday



yağmurun yağsam mı, yağmasam mı kararını veremediği karanlık bir gün biterken,
bugün salı ve havada inanılmaz bir renk cümbüşü.
e5'teki sinirli trafik ve o çirkin Bostancı apartmanlarının arasından,
maviler kırmızılara karışıyor.
şirkette masamdan gökyüzüne bakarken Mick Jagger'ın sesi yetmiyor ama Brian Jones çok güzel piano çalıyor.

ain't life unkind?

hayatın anlamını ararken buldum ben bu şarkıyı.
yolumu aydınlatan o sözü kulağıma fısıldıyor
hayat dersimi veriyor
özet geçiyor.



bir de baktım ki aslında beni de anlatıyor:

don't question why she needs to be so free
she'll tell you it's the only way to be
she just can't be chained
to a life where nothing's gained 
and nothing's lost
at such a cost


Monday, January 20, 2014

Another One Bites The Dust

biraz enerji mi lazım?
biraz ritim?
size biraz bass gitar verelim?
biraz Freddie Mercury çığlığı?
sesi de sonuna kadar açtın mı?
hala kendine gelmediysen, derhal bu blogu terk et,
zira senin için yapabileceğim hiçbir şey yok demektir.
lütfen!
hadi ama!


Sunday, January 19, 2014

Heartbreaker

hani birinin suratına bağıra bağıra "seni seviyorum" deyip,
sonra kucağına atlayıp uzun uzun öpmek istersin.
ilk gördüğün anda zaten ellerin titremiştir.
uzaktan uzağa bakarken hep gözlerini yakalamıştır.

ama en baştan başlamaya cesaret edemezsin,
tekrar tekrar aynı şarkıları söylemek istemediğinden.

susup sadece gözünün içine bakıp anlamasını beklersin.
yanaklarında çıkan gamzeyi görmek için aptal şakalar yaparsın.

aslında bu şarkı, yaşanmış olup da unutulmayan için olsa da
benim için başka türlü nedense işte.
sen benim kalbimi kırmadan önce ben kendim yaşadım şarkıyı heralde.

ne zaman o minik mavi gözlerini gözümün içine diksen
kafamda aynı yer dönüyor:
i knew it from the very start
i knew that you would break my heart



Saturday, January 18, 2014

High Hopes



3 gün önce çıktı albüm, tabi ki daha tamamını dinlemedim.
çünkü ben hasta gibi kafayı bir şarkıya takıp hunharca onu dinliyorum.
çünkü ben biraz manyağım.

aslında bir cover bu şarkı,
sana iki kelam edeceğim Bruce Springsteen,
sen zaten the boss iken, neden kalkıp cover yaparsın be adam?
senin coverlık bir gösteriye mi ihtiyacın var yahu?
ama çok da iyi yapmışsın, çok da güzel yapmışsın "yine" darling.


Friday, January 17, 2014

Help Me Lose My Mind





bu blogta Cuma günlerini adeta bir diskotek havasında yaşıyoruz.
hafta bitiyor,
insan kurtulmak istiyor kurumsal kimliğinden.
e hadi geceye ısınalım o zaman bu şarkıyla?
nasıl?


Thursday, January 16, 2014

One Day Goodbye Will Be Farewell

Affettim,
affetmeyecektim ama yine,
affettim.

ne geçiyordu aklından ölüm sessizliğinde bilmiyorum.

Ağladım,
ağlamayacaktım ama yine,
ağladım.

ne geçiyordu aklından onları söylerken bilmiyorum.

Git diyene kadar gitmeyecektim
ya da sen gidene kadar bekleyecektim.

hadi tut işte elimi,
ben buradayken tut.
hala vaktin var.


Wednesday, January 15, 2014

Riptide

Ukulele ile yapılan şarkıların naifliği diye bir gerçek var.
sözleri bile hep daha sevimli,
tatlı tatlı sallanır halde bulmadın mı sen de kendini?
bence ben bu şarkıya, bu sese, bu melodiye, bu adama aşık oldum.
ünlü olsun da, "yaa kimse bilmezken ben dinliyodum bu adamı" gıcıklığını yapabileyim istiyorum.
ama çok büyük bir fanı olduğum için Türkiye'ye gelip benim için konser versin.
Çeşme Ilıca sahilinde ateş yakalım, orda söylesin bu şarkıyı,
çıplak ayaklarımızı kuma göme göme dans edelim,
elbiselerimiz uçuşsun,
serin yaz esintisinde üşüyelim biraz.
o tuhaf kıvırcık saçlarını savurup, "i love you" derken gözümün içine baksın.

"çok istersen olur" derdi annem bana ^.^


Tuesday, January 14, 2014

All In Forms

ne zaman mesaiye kalsam,
uzun saatler çalışsam,
kafama yapışmış kulaklığımda Bonobo çalıyordur.
muhtemelen de Black Sands albümüdür.
hangi şarkısını beraber dinlesek bugün,
karar veremedim.
her şarkısı ayrı favorim.

şimdilik all in forms gelsin ama,
sen yine de tüm albümü dinle benim için, olur mu?


Monday, January 13, 2014

Mad About You

bir şarkı var,
tadı dudağımda,
kalbim ağzımda.
midemde kelebekler değil,
başka türlü.
acaip.
sevsen başka,
sevişsen başka türlü.

önce böyle
sonra biraz da böyle
it's driving me insane

Sunday, January 12, 2014

Love is Blindness

bazen neyi özlediğini bilmeden özlediğin oluyor mu?
düşünüyorum da,
galiba benim özlediğim böyle bir aşk.

biraz şarap içip ağlayalım mı?
iyi gelir belki,
geçer.

a little death
without mourning
no call
and no warning
baby, a dangerous idea
that almost makes sense


Saturday, January 11, 2014

Mr Brightside

2010 Ağustos.
Brighton'da hava hep güzeldi o yaz.
zaten Brighton hep güzeldi.
2 İtalyan, 2 Fransız, 2 Alman, bir de ben.
fıkra değil, İngiltere'deki kanka grubumuz.
ders yoktu o gün, Londra'ya gitme planlarımız tamamdı,
hostel'a rezervasyonumuzu da yapmıştık.
yalnız tren biletlerini alamadık daha.
"boşver şimdi istasyon sahile uzak, hadi gidip dondurma alalım bir yerden" dedi Pierre.
dönerken basketbol oynayanlara takılmıştık,
birkaç güzel gitar riffi duyduk uzaktan.
bir grup İngiliz, bir grup İngiliz'e minik bir konser veriyordu sahilde.
karıştık aralarına, Dominik gidip biraları aldı.
tam bir yudum almıştım ki bu şarkıyı çaldılar,
2 İtalyan, 2 Fransız, 2 Alman, bir de ben,
bu 7 kişi, 4 ulusun ortak noktası,
bağıra bağıra söyleyip zıplarken,
bütün biramızı döktük.

yeniden o yazı istiyorum.


Friday, January 10, 2014

Dance With Somebody

bugün Cuma.
nereye gidiyorsanız,
bu şarkıyı yanınıza alın.

bu gece güzel müzikler dinleyen adamlara aşık olun.

Thursday, January 9, 2014

Omerta

bazılarınız nasıl olur da doom metal dinlediğime şaşırabilir.
oysa beni tanıyanlar iyi bilir, hayatımın bir dönemi doom metala adanmış bir çaresizlikle geçti.
hala doom metal dinleyenleriniz olabilir, ne olur "çaresizlik" sözünü kendinize yormayın.
benim çaresizliğimdi o.
doom metalin yaralarımı deşeleyen bir tarafı var.

blogu bir süredir takip edenler belki bu şarkıdan hoşlanmayabilir.
arada hoşlanmayacağınız, kulaklarınızı kanatacak kadar ağır metal şarkılarla karşınıza gelebilirim de.
hep hipster olacak değilim ya, arada gothic de oluyorum.

gelelim şarkının hikayesine...

o adımı kimsenin bilmediği yere"gitmek" isteğimi,
o duymaktan bıktığım "sizin küçük fikirleriniz"i,
o içimdeki bastıramadığım melankoliyi,
sana anlatayım hadi gel, yanıma otur.

hatırlar mısın eskiden şarkı söylerdim?
şimdi kimseye tek kelime etmeden saatlerce susabilirim.
para etmeyecek eşyalar için anılarımı satabilirim.

barmen bana ne içirdi bilmiyorum, ellerimi hissetmiyorum.
ama kalıp beni dinlediğin için teşekkür ederim.
arkadaşlarıma onları çok sevdiğimi ve onları özlediğimi söyler misin?


Wednesday, January 8, 2014

Electric Feel

soğuk bir hoegaarden alıp gelin hadi bana.
sahilde bir yerlere gidelim,
biraz dans edelim.
you can feel it in your mind
belki sana"yüzmeyi" de öğretirim.
dünyayı dans pistinden değiştirebiliriz de.
bu gece senin electric girl'ün ben olurum,
do what you feel now


Tuesday, January 7, 2014

I Know

şaraptan son yudumumu aldım,
bir sigara daha yaktım.

ne kadar inkar edersem edeyim gerçekleri değiştiremeyeceğim,
biliyorum,
kabul etmiyorum.

ne eksik ne fazla,
kelimelerimi toparlayıp bir cümle kuramıyorum.

kaçmayacağım,
kabul edeceğim,
söz.

tüylerim diken diken,
yanaklarım neden ıslak?
brain'ın sesinde bir sihir var,
sözlerde ne var bu kadar yaralayan?

bilmiyorum.
ellerim buz kesti,
yazamıyorum.


Monday, January 6, 2014

Elephant Gun

Bir arkadaşım yazmıştı geçenlerde Twitter'a,
"Beirut dinleyen adamdan zarar geleceğini düşünmüyorum."

ah, öyle bir geliyor ki.

vaktiyle saf mutluluk pompalayan bir şarkıydı damarlarıma.

hava puslu, yağmur çiseliyor biraz,
ben sağ koltuktayım.
yıllardan eski, aylardan Kasım mı?
hava karanlık ama içim içime sığmıyor,
takvimleri karıştırdım.
e5'in trafiği gözümüze sokuyor mutsuz şehrin ışıklarını.

if i was young, i'd flee this town
i'd burry my dreams underground

ama ben mutluyum,
çünkü,
yola mı baksan, bana mı baksan bilemez haldesin.
elimi sıkı sıkı tutmuşsun,
bir daha bırakmayacaksın sanki.

as did i, we drink to die
we drink tonight

"araba kullanırken bari bırak elimi" diyorum.
yan yan gülüp diğer elinle tuttuğun direksiyonu bırakıp vites değiştiriyorsun,
"yapma şunu, korkuyorum" diyorum
"hayattayken seni sevmek istiyorum" diyorum, içimden.

we'll lay it down
it's not been found
it's not around

trafik tıkandı,
sana zorla taktırdığım kemerinden kendini kurtarıp,

let the seasons begin, it rolls right on
let the seasons begin, take the big game down

iki elinle yanaklarımı avucunun içine alıp,
öptün beni.

and it rips through the night

"bu şarkı beni çok mutlu ediyor"
dedim sana
"ama aslında çok hüzünlü değil mi?"
dedin.

and it rips through the silence
all that is left is all that i hide

evet, artık,
çok hüzünlü.


Sunday, January 5, 2014

İyisin

madem bugün Türkçe Pop'tan girdik,
öyle de bitirelim diyorum.

sanırım Türk Pop müzik tarihinde yapılmış en ironik şarkı.
kendim de ironiyi sevdiğimden heralde,
90'lardan en sevdiğim şarkı bu olabilir.
ironiden anlayan insanların da zeki insanlar olduğunu düşünmüşümdür hep.

tam adamı kapı önüne koymalık şarkı.
"yürü git, senle mi uğraşcam bee" demenin yolu.

zaten,
sorun sende değil bende.


Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği

Ajda Pekkan’ın o asil, ayakları yere basan, ne yaşarsa yaşasın yara almayan, her savaştan dimdik çıkan güçlü kadın imajından etkilenmeyen kadın olabilir mi?

Her ne kadar indieli bindieli, entelli dantelli şarkılar dinlesek de bu ülkenin çocukları olduğumuzdan, kulağımıza Ajda söylenerek tanıştık müzikle.

Ben mesela, daha 10 yaşımdaydım, The Best of Ajda piyasaya yeni girmişti. Çok güzel sarışın bir kadın, hoplaya zıplaya “şimdi gel de gör beni bambaşka biri, topladım dağılan kalbimin her köşesini” diyordu. Sözlerindeki anlamı yakalayamadan, 2 yandan toplanmış saçlarımla, o klibinde giydiği mavi çiçekli pantolonu anneme aldırana kadar ağlamış halimle, deodorant şişesini mikrofon yapmış söyler dururdum.

Nereden çıktı şimdi bu Türk Pop yazısı dersen, bugün daha ancak gözümü ancak açmış kahvaltı yaparken şans eseri NTV’de Söz ve Müzik belgeseline denk geldim. 60’lar, 70’ler, 80’ler, 90’lar Türk Popu'nun mihenk taşlarını şarkıcısı-söz yazarı-bestecisi 3’lüsünün hikayeleriyle birlikte anlatan bir belgesel. Biliyorum hala Gezi olaylarındaki tavrından ötürü boykot uygulamaya devam ediyor kimimiz. Ama unutulup giden, kıymetli bir müzik piyasası vardı Türkiye’nin. Şimdi kulaklarımızı tırmalayan, bel altından vuran çoğunlukta olmasına rağmen, eskiden çok çok çok iyi sözler yazılan (ama müzikal olarak, şimdi de olduğu gibi, üretkenliği kısıtlı) bir dönemi vardı. O döneme gidip karıştırdığı için müziği seven herkesin izlemesini isterim bu belgeseli. Hani o Issız Adam filmiyle tanıştığımız eski zaman şarkıları akımının bir artçısı gibi bu belgesel.

Ah işte, o güzel sözlü dönemi başlatanların vitrini Ajda Pekkan’ın ta kendisi.
Hala daha capcanlı, senden benden güzel, senden ben genç, senden benden enerjik.
Evet itiraf ediyorum, Ajda Pekkan’ı seviyorum.
Bazılarınız “ay Kezban” deyip, beni takip etmeyi bırakabilir.

Çok da umrumda.

Kalanlarla beraber,
hala sözlerin derinliğini idrak edemesek de,
hadi bugün biraz Ajda dinleyelim!


Saturday, January 4, 2014

On The Top Of The World

tatlı the Beatles göndermeleri
retrogalaktik klibiyle
tüm indie severlerin kalbini çalmış olabilir.

hadi biraz neşelenin!

i know it's hard when you're falling down
it's a long way up when you hit the ground
GET UP NOW


Friday, January 3, 2014

Pilgrim

El Camino'muza atlayıp sakin sakin yol alırken,
ikimiz de nereye gittiğimizi bilmiyoruz.

sadece gitmek olsun diyeydi bu yolculuk.

sana söylemek istediğim bir şey vardı aslında...
ama müziğe kaptırmışım kendimi,
unuttum.

geldik mi?


Thursday, January 2, 2014

You're So Dark

evet kabul ediyorum, Arctic Monkeys obsesyonum var.
bu blogda her ay bir ya da birkaç şarkısına maruz bırakabilirim seni.

Alex olgunlaştıkça daha erotik olmaya başladı.
bu da songs for bedroom klasmanında.
ahlaksız b-side.
iyi değil.
hiç iyi değil.


Wednesday, January 1, 2014

Trying To Be Cool

"bir mint julep ısmarlarsan beraber dans edebiliriz tabi"

sen fantastik dans figürlerini sergileyip beni güldürürken,
ilanı aşk etmenin en tatlı yolunu bulmuş olabilir misin?